Yıllar
Konular
Favoriler

Yeni Türkiye devletinin teşekkülünden evvel millet hiçbir vakit kendi tarihine, kendi hayatına, kendi refah ve saadet vasıtalarına sahip olamamıştı.

Hatta bu, kendisine düşündürülmemişti.

Sanki milletin vazifesi, herhangi bir padişahın hırs ve hevesini, herhangi bir serdarın geniş ve şaşaalı hayatını temin için sürüler halinde şuraya buraya gitmekten ibaretti.

Mustafa Kemal Atatürk - 22 Ocak 1923
Buraya tıklayarak sayfayı yenileyin ve her yenilediğinizde Atatürk'ün bir başka sözüyle karşılaşacaksınız
X

Atatürk'ün Bursa Şark Sineması'nda halka yaptığı konuşmadan

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri 14. Cilt, s.364

Maraş'ın Kayabaşı Mahallesi'nde sakin, Bitlis Defterdarı'nın eşi hanımın İslamların masum kanının haksız yere akıtılmasından ve birçok ocakların söndürülmesinden galeyana gelerek, hanesinden açtığı mazgaldan, dindaşlarımızı imha için İslam mahallelerine canavarca saldıran düşmanlarla vuku bulan çarpışmalara katılarak akşama kadar sekiz düşman telef etmeye muvaffak olduğu ve akşam üzeri erkek elbisesiyle ve tam bir yiğitlikle, ırzını muhafaza ve can kaygısıyla silahına sarılmış bulunan İslam mücahitleri sınıfına katılmakla fiilen çarpışmalara, girmekte bulunduğu bildirilmiştir.

Harp sahnelerinde bile kadınları erkekleriyle yarışan milletimizin fedakarlığı sayesinde mevcudiyetimizin muhafazasını ve bağımsızlığımızın kurtarılmasını hedef alan milli gayede muvaffak olacağımız hakkındaki sonsuz kanaatimizi, bu fedakarlık misali de takviye etmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk - 2 Şubat 1920

Atatürk'ün Mudafa-i Hukuk Cemiyetlerine gönderdiği telgraf

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri 6. Cilt, s.256

Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğ­ruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir.

Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu "bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır" demeyecektir.

Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.

Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!"

Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben, inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve etkenleri düzeltmek de benim vazifemdir!"

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!

Mustafa Kemal Atatürk - 5 Şubat 1933

Bursa Nutku

Bursa Ulucami'de namaz kılan yüz kadar insan, aralarında konuşur: "neden İstanbul'da ezan Arapça okunurken Bursa'da Türkçe okunuyor diye dedikodu yaptıktan sonra, işi Evkaf Müdürü'nden sormaya karar verir. Evkaf Müdürü, Vali'ye gidin, der. Cemaat, topluca vilayete gider.

Fakat vali öğle yemeğinde. Kalabalık, hükümet konağının mermer merdivenlerine çömelip beklemeye başlar.

Mesele polise, tümene, jandannaya akseder. Tertibat alınmış; bu arada Ankara'ya da 'Bursa'da irtica var!' diye telgraf çekilmiş.

Atatürk, otomobille İzmir'e gitmekte. Haberi yolda alıyor. Yaptı­ğı ve inandığı inkılapların öz mal sahibi sıfatıyla, tehlikede gördüğü eseri için hemen Bursa'ya koşuyor. İşi bizzat inceliyor; kararını Anadolu Ajansı'na kısa bir tebliğ ile bildiriyor: 'Bu, din meselesi de­ğil, dil meselesidir!'

O akşam, Çekirge yolundaki köşkte Atatürk'e bir yemek verildi. Sofrada on üç, on dört kişi var. O günkü hadiseden dolayı Atatürk'ün gönlünü almak üzere bu on dört kişiden birisi:

-'Efendim' diye söze başladı. 'Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü .. .'

Devam edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti:

-'Bursa gençliği de ne demek? diye biraz sert sordu. Memlekette parça parça, yer yer gençlik yoktur, sadece ve toplu olarak Türk gençliği vardır! ..'

Sonra, Türk gençliğinden ne anladığını bu sözlerle tarif etti.

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri, 26. Cilt, s.118

Her devirde. her memlekette ve her zaman ortaya çıktığı gibi, bizde de kalp ve sinirleri zayıf, anlayışsız insanlarla beraber, vatansız ve aynı zamanda şahsi refah ve menfaatini vatan ve milletinin zararında arayan sefiller de vardır.

Mustafa Kemal Atatürk - 23 Temmuz 1919

Erzurum Kongresi'nde konuşma

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri, 3. Cilt, s.186

Çabuk bana yeni bir din bul!

Ağaç dini.

Bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsa!

Mustafa Kemal Atatürk - 1916

Atatürk'ün, Diyarbakır'ın çöllerinde atıyla gezerken Kurmay Başkanı İsmet Paşa'ya söyledikleri.

Mustafa Kemal Paşa, Aralık l9l6'da Ahmet İzzet Paşa'nın izinli olarak bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Komutanlığı'na tayin edildi. Karargâhı Diyarbakır'da olan bu ordunun Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey'di. Büyük Komutan'ın, İnönü ile yakından tanışması, emir-komuta zinciri içinde çalışması bu tarihlere rastladı.

Atatürk, Ankara yeni kurulduktan sonra onun ağaçlandırılması için büyük bir çaba harcadı.

Öyle ki İngiltere Büyükelçisi Sir Geroge Clarck, Falih Rıfkı Atay'a "Birçok bina yapmışsınız, yollar yapmışsınız. Bunları çimentoyla yaparsınız. Ama neye şaştım biliyor musun? O yeşilliğe hayran kaldım. Bu mucizeyi nasıl yaptınız?" demişti.

Kaynak: Falih Rıfkı Atay, Çankaya s.721

Veritabanında
717 söz
bulunuyor.
Arama
Görüş Bildir

ve Arasında