Sınırlarının mühim ve büyük kısımları deniz olan Türk devletinin donanmasının da mühim ve büyük olması gerekir.
O zaman Türk Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır.
Mükemmel ve kadir bir Türk donanmasına sahip olmak gayedir. Bunun ilk çıkış noktası, savaş gemileri tedarikinden evvel onları muvaffakiyetle sevk ve idareye muktedir kumandanlara, subaylara, uzmanlara sahip olmaktır.
Atatürk'ün Hamidiye Kruvazörü hatıra defterine yazdığı not
Gece hiç uyuyamadım... Acaba bu vaziyet bizim için ne gibi ihtimaller doğurabilir diye düşündüm, durdum. Uykum kaçtı. Her ne ise, hayırlı olsun. Yaşarsak önümüze çıkacak güçlükleri, bağlandığımız prensipler çerçevesi içinde yenmeye çalışırız ve yeneriz.
Balkan Paktı imzalanmadan önce Sovyetler Birliği bu anlaşmaya itiraz etti. 1925'de Türkiye ile yaptıkları bir anlaşmanın bu pakta engel olduğunu iddia ediyorlardı ve sorun çıkarıyorlardı. Neyse ki mesele sonrasında halledildi ve pakt imzalandı.
Atatürk'ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak, paktın imzalandığı günün ertesi sabahı Atatürk'ün yatak odasına girer ve onu çok yorgun görür.
"Yorgun görünüyorsunuz efendim. Yoksa rahatsız mısınız?" diye sorar.
Atatürk ise görseldeki yanıtı verir.
Efendiler, dünyada spor hayatı, spor alemi çok mühimdir. Bunu siz uzmanlara izaha gerek görmüyorum. Bu kadar mühim olan spor hayatı, bizim için daha mühimdir. Çünkü ırk meselesidir. Irkın ıslahı ve gelişmesi meselesidir, seçkinleşmesi meselesidir ve hatta biraz da medeniyet meselesidir.
Yüz metre kadar ilerledikten sonra, henüz geriye doğru çekilmekte olan düşman avcı hatlarının hışırtılarını ve İngiliz subaylarının İngilizce vermekte oldukları kumandaları kulağımla pek yakından işittim.
Hemen, ilerlemekte olan bölüğü, dönerek, düşmanın istikamet ve yakınlığını göstererek, süngü taktırıp ileriye sürdüm.
Erler kararlı bir şekilde düşmanı takibe koyuldu. Ve elli metre kadar düşmana yaklaşarak ani Allah Allah sesleriyle bir süngü hücumu yaptılar.
Bu süngü hücumunda düşmanın bir hattı tamamen kırıldı. Belki pek azı kurtulabilmiştir.
Hakikaten Rumların hakimiyetini ve İslam unsurunun esaretini hedefleyen ve Atina ve İstanbul komiteleri tarafından idare olunan Pontus Hükümeti emelleri, Karadeniz sahiliyle kısmen Amasya ve Tokat'ın kuzey kazalarında ikamet eden Osmanlı Rumlarının hayalhanelerini çılgınca bürümüştü.
Alınan tedbirler sayesinde başarılı neticeler elde edildi.
Atatürk'ün meclisin 2. günü yaptığı konuşmadan.
Pontus Ayaklanması, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Kuzey Anadolu'da bağımsız bir Pontus Rum Devleti kurmak amacıyla başladı (1920-1923).
1904'te kurulan Pontus Rum Cemiyeti ile Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti; I. Dünya Savaşı sonunda Batum'dan İnebolu'ya kadar uzanan Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Gümüşhane ve Erzincan'ın bir kısım toprakları üzerinde bir Rum devleti kurmak için faaliyete geçtiler.
Pontusçular, I. Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu'ya giren ve daha sonra geri çekilen Rus ordularının bıraktığı silahlarla donatılıp İngilizlerden ve Yunanlardan silah yardımı gördüler.
Yunanistan'dan gelen gönüllülerin de katılımıyla Pontus Çetecilerinin sayısı 25.000'i buldu. Topal Osman ve silah arkadaşlarının asilerle yaptıkları çarpışmalarda 2.500 tüfek, 1.200.000 mermi ele geçirildi. 11.188 çeteci öldürüldü.