Salihçiğim,
Genelkurmay 1. Şube'ye memur edildim. Başka hiç kimse bir kelime sormadı.
Kimseden vaziyeti anlamak mümkün değil. Herkes birbirinden korkuyor. Abdülhamit devrinde olduğu gibi. Orduyu, memleketi kurtarmak için çok ve fedakarca çalışmak lazım.
Başka çare yok. İstanbul muhiti pek kirli. Herkes kendi menfaatinden başka bir şey düşünmüyor. Bayramdan sonra ayrıntılı mektup yazacağım.
Nuri oradaysa âla, yok ise bu mektubu Üsküp'e gönder. Fuat geldi mi?
Mehmet Ali, Rauf, Ismail vs. arkadaşlara selam.
Atatürk'ün Salih Bozok'a yazdığı mektup.
Nuri (Conker)
Fuat (Bulca)
Mehmet, Ali, Rauf ve İsmail ise Atatürk'ün Selanik Subay Okulu'ndan arkadaşları.
Türklerin bugüne kadar yaptığı en büyük hata, asırlar önce, hiçbir milletin yabancılara vermeyi asla hayal edemeyeceği imtiyazları ve müsamahayı Türk hakimiyetine giren Hristiyanlara ihsan etmesi olmuştur.
Atatürk'ün "The New York Herald" gazetesine verdiği röportajdan
Sovyetler Birliği'ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz.
Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Sovyetler'e yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir anlaşmaya imza koymayacaksınız.
Atatürk'ün ölmeden birkaç gün önce arkadaşlarına söyledikleri
Aziz Manisalılar, ben Manisa'yı yangınlar içinde, harap ve türap bir halde görmüştüm. Muhterem Manisalılar, ben sizi karanlıktan, ateşten, esaretten henüz kurtulduğunuz bir zamanda görmüştüm.
Fakat o günkü halleri, itiraf ederim, hakiki üzüntüyle karşılamadım. Gerçi siz zalim bir taarruzun şiddetli darbelerinden henüz kurtulmuştunuz. Fakat ben emindim ki, bu kadar şiddetli darbeler insanların inançlarını takviye eder.
Kabiliyeti, cevheri olan bir millet öyle darbelerden uyanıklık kazanır. Maziye nispeten geleceğini daha çok parlak yapabilir.Muhterem arkadaşlar, felaketler insanları, akılları başında olan milletleri daima azimkar, iyi hamlelere sevk eder ve işte siz de o hamleleri yapmaktasınız.
Atatürk'ün Manisa'da halka yaptığı konuşmadan...
Yunan ordusu kaçarken, Atatürk'le beraber 5 Eylül 1922'de Manisa'ya giren Ruşen Eşref Ünaydın, Alaşehir'de gördüğü korkunç manzarayı 2. ve 3. görseldeki sözlerle ifade edecekti.
1922 Alaşehir yangını, Yunan ordusu tarafından geri çekilme sırasında başlatıldı ve 3 Eylül 1922'den 5 Eylül'e kadar devam etti.
Yangın ve katliamlar sonucu 3,000 kadar sivil öldü ve şehirdeki 4550 evin sadece 100 tanesi kurtulabildi.
300 kadar Türk çocuğu ve bir o kadar kadın, Yunan askerleri tarafından kurşuna dizildi.
38.000 nüfuslu Alaşehir'in nüfusu 4.000'e düştü...
Yangın sırasında dükkan ve evlerde yağma başladı ve yangından kaçmaya çalışan siviller Yunan askerleri tarafından vuruldu. Türk kadınlarına sıklıkla tecavüz edildi.
İngiliz raporuna göre 72 kadın diri diri ateşe atılarak yakıldı.
Orada bulunan Kızılhaç görevlisi 2 Amerikalı şunları yazmıştı:
Her ikimiz 1916 yılından beri birçok felaketlere tanık olduk. Şimdiye kadar buradaki harabelere yaptığımız ziyaretler kadar acı verici bir görevle karşılaşmadık. Hiçbir yerde halkın yüzlerinde okunan korku ve dehşet izlerine benzer acıklı bir görünüşe rastlamadık. Bu görünüş karşısında istemeyerek Pompei ve Mesina harabelerini hatırladık. Fakat bu iki şehrin harap oluşu doğal sebeplerden olduğu halde savaş meydanından çok uzaktaki Alaşehir ve civarının tahribatı, olayları gözleriyle görenlerin tanıdıklarına ve söylediklerine göre yirminci yüzyılın ortasında Hristiyanlar tarafından planlı bir biçimde yapılmıştır.
Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabı için Atatürk'ün el yazısıyla yazdığı taslaktan
