Gece hiç uyuyamadım... Acaba bu vaziyet bizim için ne gibi ihtimaller doğurabilir diye düşündüm, durdum. Uykum kaçtı. Her ne ise, hayırlı olsun. Yaşarsak önümüze çıkacak güçlükleri, bağlandığımız prensipler çerçevesi içinde yenmeye çalışırız ve yeneriz.
Balkan Paktı imzalanmadan önce Sovyetler Birliği bu anlaşmaya itiraz etti. 1925'de Türkiye ile yaptıkları bir anlaşmanın bu pakta engel olduğunu iddia ediyorlardı ve sorun çıkarıyorlardı. Neyse ki mesele sonrasında halledildi ve pakt imzalandı.
Atatürk'ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak, paktın imzalandığı günün ertesi sabahı Atatürk'ün yatak odasına girer ve onu çok yorgun görür.
"Yorgun görünüyorsunuz efendim. Yoksa rahatsız mısınız?" diye sorar.
Atatürk ise görseldeki yanıtı verir.
Arkadaşlar!
Bir zamanlar bu milletin başına fes giydirebilmek için şeyhülislamlar değiştirildi; fetvalar çıkarıldı.
Şükrana ve övgüye değerdir ki, bugün milletimiz böyle hissiz, manasız, mantıksız vasıtaların hiçbirine ihtiyaç duymuyor. Bu gibi kılavuzlara ihtiyaç göstermiyor.
Bizim kılavuzluğumuz ise milletimizden aldığımız ilhamdan başka bir şey değildir ve olamaz.
Atatürk'ün şapka giyilmesi hakkında Bursa halkına yaptığı konuşmadan.
Partimiz, geçen ıstırap seneleri içinde milletimizin hayatı ve şerefi için gösterdiği yüksek azim ve iradenin temsilcisi olarak bundan dokuz sene evvel meydana çıkmıştı.
Cumhuriyet Halk Partisi Büyük Kongresi açılış konuşması
Geçen gün bana zırhlı müdafaa hatlarından bahsediliyordu. Faraza Majino'dan. Benim kanaatim belki biraz aykırı düşecek ama. Israr ederim ki bu hatların faydasına inanamıyorum.
Zira harbi insan yapar. Dolayısıyla insanın toprak üstünde bulunması lazımdır. Köstebek gibi toprak altında, beton borularda veya zırhlı kulelerde oturtulacak bir kuvvet, evvelden harp harici edilmiş bir kuvvet sayılmalıdır.
Manevra kabiliyetini kendi kendine imha eden bir ordu bir harpte mağlubiyetten başka ne kazanabilir, bilmem.
Atatürk'ün Maginot vb zırhlı savunma hatları hakkındaki düşünceleri
Şunu bilmenizi isterdim ki biz, emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz.
ABD Başkanı Woodrow Wilson 1 Ağustos 1919'da Tümgeneral James Harbord başkanlığında askeri bir heyeti Anadolu ve Kafkaslardaki durumu incelemek üzere İstanbul'a gönderdi.
Bu heyet Sivas'a da geldi ve Kuvay-i Milliyecilerle görüştü.
Sivas'ta Mustafa Kemal'le görüşen Amerikalı general James Harbord ona şöyle dedi:
"Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük kumandanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta Almanya, müttefiklerinizle dört yıl harp eƫtiniz, yenildiniz. Dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri vakit vakit görülür. Bir millettin intihar ettiğini mi göreceğiz?"
Atatürk ise ona aynen görselde yazılı sözleri söyler.
Bunun üzerine Harbord ayağa kalkar ve: "Biz de olsak öyle yapardık" diye cevap verir.
