Yıllar
Konular
Favoriler

Ümit

Kelime, "umut" şeklinin incelmişidir.

Etimolojik şekli:

(um + ut)

um: Köktür; burada "arzu, talep, emel, intizar, bekleme, gözetme" anlamları­nadır.

ut: Sahip, haiz manasına köktür.

Um + ut = umut: Arzunun, talebin, emelin, intizarın, beklemenin, gözetmenin kendisidir.

"Um" kökünün işaret ettiğimiz anlamıyla şu sözlere de tesadüf ediyoruz:

I. Umaç = emel

II. Umu = arzu, bekleme

III. Umdı = arzu

IV. Umdu = talep, tamah

V. Ummak = beklemek, gözetmek

Mustafa Kemal Atatürk - 1935
Buraya tıklayarak sayfayı yenileyin ve her yenilediğinizde Atatürk'ün bir başka sözüyle karşılaşacaksınız
X

Atatürk'ün Ulus 4 Ekim-17 Aralık 1935 tarihleri arasında "Dil Hakkında Etimolojik ve Morfolojik Anket" başlığıyla yayınladığı yazısında "ümit" kelimesinin açıklanması

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri, 28. Cilt, s.39

Aziz Manisalılar, ben Manisa'yı yangınlar içinde, harap ve türap bir halde görmüştüm. Muhterem Manisalılar, ben sizi karanlıktan, ateşten, esaretten henüz kurtulduğunuz bir zamanda görmüştüm.

Fakat o günkü halleri, itiraf ederim, hakiki üzüntüyle karşılamadım. Gerçi siz zalim bir taarruzun şiddetli darbelerinden henüz kurtulmuştunuz. Fakat ben emindim ki, bu kadar şiddetli darbeler insanların inançlarını takviye eder.

Kabiliyeti, cevheri olan bir millet öyle darbelerden uyanıklık kazanır. Maziye nispeten geleceğini daha çok parlak yapabilir.Muhterem arkadaşlar, felaketler insanları, akılları başında olan milletleri daima azimkar, iyi hamlelere sevk eder ve işte siz de o hamleleri yapmaktasınız.

Mustafa Kemal Atatürk - 10 Ekim 1925

Atatürk'ün Manisa'da halka yaptığı konuşmadan...

Yunan ordusu kaçarken, Atatürk'le beraber 5 Eylül 1922'de Manisa'ya giren Ruşen Eşref Ünaydın, Alaşehir'de gördüğü korkunç manzarayı 2. ve 3. görseldeki sözlerle ifade edecekti.

1922 Alaşehir yangını, Yunan ordusu tarafından geri çekilme sırasında başlatıldı ve 3 Eylül 1922'den 5 Eylül'e kadar devam etti.

Yangın ve katliamlar sonucu 3,000 kadar sivil öldü ve şehirdeki 4550 evin sadece 100 tanesi kurtulabildi.

300 kadar Türk çocuğu ve bir o kadar kadın, Yunan askerleri tarafından kurşuna dizildi.

38.000 nüfuslu Alaşehir'in nüfusu 4.000'e düştü...

Yangın sırasında dükkan ve evlerde yağma başladı ve yangından kaçmaya çalışan siviller Yunan askerleri tarafından vuruldu. Türk kadınlarına sıklıkla tecavüz edildi.

İngiliz raporuna göre 72 kadın diri diri ateşe atılarak yakıldı.

Orada bulunan Kızılhaç görevlisi 2 Amerikalı şunları yazmıştı:

Her ikimiz 1916 yılından beri birçok felaketlere tanık olduk. Şimdiye kadar buradaki harabelere yaptığımız ziyaretler kadar acı verici bir görevle karşılaşmadık. Hiçbir yerde halkın yüzlerinde okunan korku ve dehşet izlerine benzer acıklı bir görünüşe rastlamadık. Bu görünüş karşısında istemeyerek Pompei ve Mesina harabelerini hatırladık. Fakat bu iki şehrin harap oluşu doğal sebeplerden olduğu halde savaş meydanından çok uzaktaki Alaşehir ve civarının tahribatı, olayları gözleriyle görenlerin tanıdıklarına ve söylediklerine göre yirminci yüzyılın ortasında Hristiyanlar tarafından planlı bir biçimde yapılmıştır.

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri, 18. Cilt, s. 50

Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler ve başka güzel eğlenceler vadeden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor.

Bu duruma göre ölümden sonra erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken, kadınların dayanılmaz hale düşecekleri anlaşılıyor. Öyle değil mi?

Gördüğünüz gibi Madam, dağdağalı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı'yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor.

Mustafa Kemal Atatürk - 20 Temmuz 1915

Atatürk'ün, Madam Corinne'e mektubu

Kaynak: Erdal İnönü, Anılar ve Düşünceler-3, Doğan Kitap, 1. baskı, İstanbul 2001, Sayfa: 334

Fevkalade ve aniden ortaya çıkan duruma ilk temas eden, bir kıtanın en büyük kumandanı değildir. Büyük, küçük her birliğin içinde her subay ve her astsubay ve hatta her er, hareket şekline dair üstünden hiçbir emir ve hiçbir fikir almadığı durum karşısında kalır.

İşte bu sebepledir ki, gerek kumandanların ve gerek erlerin, bizzat fikir üreterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetişmiş olduğuna kanaat olmadan, bir askeri kıtanın, bir ordunun, güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.

Mustafa Kemal Atatürk - 1914

Atatürk'ün Salih Bozok'a mektubu

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri 1. Cilt, s.170

Vilayetlerin başına iradesi ve mühim işleri başarmak kabiliyeti ile kendini gösteren -herhangi meslekten olursa olsun- yüksek tahsil görmüş ve tecrübelerle yetişmiş güzide insanların getirilmesi münasip olur.

Valilik makamının bir "kariyer" kademesi görülmesi bazen yüksek idare vasıflarına sahip olmayan insanlara bağlanarak öte tarafta olgun memleket evlatlarının kabiliyetlerinden istifade etmemekle neticelenir.

Mustafa Kemal Atatürk - 1931

Atatürk'ün 26 Ocak-2 Mart 1931 tarihleri arasında yaptığı yurtiçi inceleme gezisi raporlarından.

Kaynak: Atatürk'ün Bütün Eserleri 25. Cilt, s.33

Veritabanında
716 söz
bulunuyor.
Arama
Görüş Bildir

ve Arasında