Ben Almanların bu savaşta muzaffer olacaklarına katiyen emin değilim. Gerçi bir şimşek hızıyla demir kaleler devirip çiğneyerek Paris üzerine yürümektedirler.
Fakat Ruslar da Karpatlar'a dayanmışlar ve Almanların müttefiki olan Avusturyalılara baskı yapmaktadırlar. Bu nedenle Almanlar bir kısım kuvvet ayırarak Avusturyalılara yardım etmek mecburiyetinde kalacaklardır.
Bu defa Fransızlar kendi karşılarında bulunan Almanların kuvvet ayırdığını görerek karşı taaruza geçecekler ve Almanlara baskı yapacaklardır.
Kendilerinin sıkıştırıldığını gören Almanlar, bu defa da Avusturyalılara gönderdikleri kuvvetleri çağırmak mecburiyeti karşısında bulunacaklardır ki, bu şekilde zikzakvari hareket edecek olan bir ordunun akıbeti pek feci ve vahim olacağından, ben bu harbin neticesinden emin olamıyorum.
Atatürk'ün Salih Bozok'a mektubu (1914'ün son günlerinde yazılmıştır).
Demokrasi, memleket aşkıdır, aynı zamanda babalık ve analıktır.
Demokrasi hakkında
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabı için Atatürk'ün el yazısıyla yazdığı taslaktan
Çabuk bana yeni bir din bul!
Ağaç dini.
Bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsa!
Atatürk'ün, Diyarbakır'ın çöllerinde atıyla gezerken Kurmay Başkanı İsmet Paşa'ya söyledikleri.
Mustafa Kemal Paşa, Aralık l9l6'da Ahmet İzzet Paşa'nın izinli olarak bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Komutanlığı'na tayin edildi. Karargâhı Diyarbakır'da olan bu ordunun Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey'di. Büyük Komutan'ın, İnönü ile yakından tanışması, emir-komuta zinciri içinde çalışması bu tarihlere rastladı.
Atatürk, Ankara yeni kurulduktan sonra onun ağaçlandırılması için büyük bir çaba harcadı.
Öyle ki İngiltere Büyükelçisi Sir Geroge Clarck, Falih Rıfkı Atay'a "Birçok bina yapmışsınız, yollar yapmışsınız. Bunları çimentoyla yaparsınız. Ama neye şaştım biliyor musun? O yeşilliğe hayran kaldım. Bu mucizeyi nasıl yaptınız?" demişti.
Gelişmenin gayesi, insanları birbirine benzetmektir.
Dünya birliğe doğru yürümektedir; insanlar arasında, sınıf, derece, ahlak, elbise, dil, ölçü farkı gittikçe azalmaktadır.
Tarih, yaşamak kavgasının, ırk, din, kültür, terbiye yabancıları arasında olduğunu gösterir.
Birliğe doğru yürüyüş, barışa doğru da yürüyüş demektir.
Arazi müsait olmadığından hayvanları bırakarak yaya olarak Conkbayırı'na vardık. Bu sırada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden Conkbayırı'na doğru 27. Alaydan sahilin gözetlenmesi ve kollanması göreviyle oralarda bulunan bir müfrezenin erlerinin Conkbayırı'na doğru kaçmakta olduklarını gördüm.
Bizzat bu erlerin önüne çıkarak "Niçin kaçıyorsunuz?" dedim.
"Efendim düşman!" dediler.
"Nerede?" dedim.
"İşte!" diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Hakikaten düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklamış ve tam bir serbestlikle ileri doğru yürüyordu. O zaman bu kaçan erlere bağırarak "Düşmandan kaçılmaz" dedim.
"Cephanemiz kalmadı" dediler.
"Cephaneniz yoksa süngünüz var" dedim. Ve bağırarak süngü taktırdım ve yere yatırdım.
