Her çeşit spor faaliyetlerini Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazımdır.
Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan daha çok ciddi ve dikkatli davranması, Türk gençliğini, spor bakımından da, milli heyecan içinde itina ile yetiştirmesi, önemli tutulmalıdır.
TBMM, 5. Devre 3. Toplanma yılı açılış konuşması
Biliyorsunuz, bir düşmanımız var. Bu düşmanın topraklarımızda gözü var. Korkumuz yok. Her zaman için, onu cesaretle karşılayabilir ve bu topraklarda boğabiliriz; bundan zerre kadar şüphemiz yoktur.
Ancak sizden bir ricam var: Arkadaşlar, Türk Ocaklarının başlıca iştigal mevzularından biri, inkılabımızdır. Bu, şu şekilde prensipleştirilmiştir: Terbiye ya milli olur, ya dini olur. Biz, dini terbiyeyi aileye bıraktık. Milli terbiyeyi de devlete aldık.
Mekteplerimizde ve bütün kültür müesseselerimizde milli terbiye esas kabul edilmiştir.
Tuttuğumuz yol budur: Çocuk, dini terbiyesini ailesinden alacaktır. Bu arada, İlahiyat Fakültesi gibi, dini terbiyeyi takviye edecek müesseseler de kurmak üzereyiz. Fakat bu, zaman meselesidir.
Halbuki, inkılabımızın tam dönüm anında topraklarımıza göz dikerek saldırmak isteyen düşmanın, dini ele alarak birçok fitne ve fesatla halkı aldatmaya kalkıp, türlü entrikalar çevirmekten çekinmeyeceği de muhakkaktır.
Biliyor musunuz ki, Mussolini peşindekilerle buraya gelirse, nasıl gelecektir?
Önünde dervişler, hacılar hocalarla gelecektir. Din adamlarını elinde silah olarak kullanacaktır.
Tevfik Noyan anlatıyor:
1927 senesinde idi. Türk Ocaklarının en verimli devri. 23 Nisan'da, Ankara'da, Türk Ocaklarının mutat toplantısı vardı.
Aynı günlerde, Laros'ta büyük yığınak yapan Mussolini'nin, Romalıların ilk ayak bastıkları Anadolu kıyılarında, Anamur ve Antalya havalisine saldıracağı söylentileri kuvvetle yayılıyordu.
Hükümet de, her ihtimale karşı tedbirli bulunmak maksadıyla kısmi seferberlik ilan etmişti. Zafer neşesiyle çalkalanan bütün Anadolu, bu seferberlik davetine özlemle koşarak icabet ediyordu.
Askerlik şubeleri muameleleri yetiştirmekte güçlük çekiyordu. Toprak, bayrak ve millet sevgisi bütün kalpleri sarmıştı. Bu, Mussolini'nin hülyalarına, muhtemel teşebbüsüne karşı idi.
Fakat o sırada, beyaz atına binerek, bir serdar azamet ve edasıyla, iileme meydan okuya okuya Roma sokaklarında gösteriler yapan Mussolini, uğradığı bir tecavüzle burnundan yaralanmış ve yine caka satıp, tehditler savurmak üzere Trablusgarp'a gitmişti.
Türk Ocaklarının kurultayı da bugünlere tesadüf ediyordu. Türkiye'nin her tarafından gelen üç yüz kadar delegenin iştirakiyle toplanan Kurultay, Türk milletinin şahlanmış millet sevgisini heyecanla temsil ve bütün dünyaya bunu telkin ediyordu.
Gösterilen arzu üzerine, Mustafa Kemal Paşa da, Kurultay üyelerini Büyük Millet Meclisi'ndeki salonunda kabul etti ve delege olmayanlarla gazetecilerin salondan çıkmaları nezaketle hissettirildi.
Böylece salonda yalnız delegeler kalınca kapılar kapandı. Ve Atatürk bu sözleri söyledi.
Bu sözlerden hemen sonra söyledikleri için bkz (Gizli yobazlar)
Canımızı, namusumuzu almak üzere Haymana ovalarına kadar gelen düşman efradı esir düştükleri zaman alicenap askerlerimizden ilk istirham nidası olarak bir parça ekmek istemeleri manzarası, mağrur düşmanlarımızın akıbetini gösteren manidar bir levhadır.
Atatürk'ün Sakarya Meydan Muharebesi bittikten hemen sonra yayınladığı Millete Beyanname'den bir parça
Efendiler, dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır.
Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini idrak etmek ve ilerlemelerini zamanında takip etmek şarttır.
Bin, iki bin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları, şu kadar bin sene sonra bugün aynen tatbike kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.
Atatürk'ün Samsun'da öğretmenlere yaptığı konuşmadan
Yüzlerce yıl boyunca Türk Imparatorluğu, Türklerin azınlıkta olduğu karmaşık bir insan yığınıydı.
Daha başka sözde azınlıklarımız da vardı ve bunlar, sıkıntılarımızın büyük kısmının kaynağı olmuşlardı; bu azınlıklar ve eski fetih düşüncesi.
Türkiye'nin gerilemesinin bir sebebi, bu ziyadesiyle zor hükümdarlık meselesi yüzünden kendisini tüketmiş olmasıydı.
Atatürk'ün "The Saturday Evening Post" gazetesi muhabiri Isaac F. Marcosson'la yaptığı röportajdan